Tuhaf olduğunu düşünenlere
Leylâ Erbil’in şüphesiz birçok özelliği var. En belirgin olup da öne çıkanları ise bana göre:
1) Üzerine yazı yazılmasının en zor olduğu yazarımızdır / değerimizdir.
2) Onun zihinsel özgürlüğü, neredeyse ezberlediğimiz edebiyat sınırlarını deler geçer, ortaya kimseyi daha önce düşün(e)mediği cümle yapıları ve düşünceler koyar.
3) Bayağılaşmamıştır. Anlaşılmak ya da çok satmak için kimseyle iş birliği yapmamıştır. Kendi sanatından tabir-i caizse “sert kalıp, taviz vermemiştir”.
Hemen her alanda erkek egemenliğinin gözümüze girdiği bir ortamda, savunmasız bir kadın olarak edebiyat ortamlarına girmiştir. Birçok sanatçı (!) arkadaşını eleştirmiştir. Ortalarda çok az görünmüştür. Lafını esirgememiştir. Erkeğim diye geçinen erkeklerin arasında daha delikanlı davranmıştır dersem hiç de yanlış birşey demiş olmam.
Leylâ Erbil, gayet sade cümlelerle hepimizin ruhunda bulunan yaralara gelir tuz basar.
Leylâ Erbil, ülkemiz PEN merkezi tarafından Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen ilk kadın yazardır. “Tuhaf Bir Kadın” romanı ülkemizde türünün neredeyse son örneklerindendir. Tuhaf Bir Kadın’ın ilk çıktığı dönemlerde bir hikâye kitabı sanılması içindeki farklı metinlerin biraraya gelmesindendir. Bu aslında bir romandır; ancak romanını “bitirmemesi” de gözümüzden kaçmamaktadır. Mustafa Suphi’nin kaderiyle ilgili bilgileri, sanatı aracılığıyla okuyucularına ulaştırır. Kitabın her bir baskısında “Mustafa Suphi’yle ilgili eklenecek yeni belgelere rastlamadım. Gözümden kaçanlar varsa okurlarımdan özür dilerim” notunu düşürmüştür. Bütün kitapları “Bu kitap hiçbir ödüle katılmamıştır” cümlesiyle başlar. Aşağıdaki alıntı kitaptaki kadın yazar adayının Sait Faik’le (kastedilen üstad) bir konuşmasıdır.
“Ne kanı bu anlamadım?” dedi, gözlerini kırpıştırarak. Ben de anlaşılmasın diye öyle soyut yazmıştım şiiri. Doğrusunu söyleyemedim ona tabii, “Savaş korkusunu simgeliyorum,” dedim. “Ellerine sağlık, pek güzel yazmışsın ama, şair olabilmek için daha çok küçüksün. Bunları birkaç ay beklet; yeniden oku bakalım. Ben sana kitap getireceğim yarın, Lambo’ya, onları da oku…” Kibarlık ediyordu ama beğenmemişti işte. Kim bilir nasıl da alay etti için için. “Hiç durmadan yaz, yaz yaz at bir köşeye, arkasını bırakma yazmanın.” İşte benim tek sığındığım, tek avunduğum şiirlerden de umudum kesildi artık. Yaşamanın anlamı ne olacak artık, ölebilirim artık.
Lambo’ya uğradım, kitapları aldım. Kendisi yoktu. Bu kitapların da hepsini okumuştum ben. Nasıl mutsuzum!…"
Tuna Bahar
Leylâ Erbil’in şüphesiz birçok özelliği var. En belirgin olup da öne çıkanları ise bana göre:
1) Üzerine yazı yazılmasının en zor olduğu yazarımızdır / değerimizdir.
2) Onun zihinsel özgürlüğü, neredeyse ezberlediğimiz edebiyat sınırlarını deler geçer, ortaya kimseyi daha önce düşün(e)mediği cümle yapıları ve düşünceler koyar.
3) Bayağılaşmamıştır. Anlaşılmak ya da çok satmak için kimseyle iş birliği yapmamıştır. Kendi sanatından tabir-i caizse “sert kalıp, taviz vermemiştir”.
Hemen her alanda erkek egemenliğinin gözümüze girdiği bir ortamda, savunmasız bir kadın olarak edebiyat ortamlarına girmiştir. Birçok sanatçı (!) arkadaşını eleştirmiştir. Ortalarda çok az görünmüştür. Lafını esirgememiştir. Erkeğim diye geçinen erkeklerin arasında daha delikanlı davranmıştır dersem hiç de yanlış birşey demiş olmam.
Leylâ Erbil, gayet sade cümlelerle hepimizin ruhunda bulunan yaralara gelir tuz basar.
Leylâ Erbil, ülkemiz PEN merkezi tarafından Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen ilk kadın yazardır. “Tuhaf Bir Kadın” romanı ülkemizde türünün neredeyse son örneklerindendir. Tuhaf Bir Kadın’ın ilk çıktığı dönemlerde bir hikâye kitabı sanılması içindeki farklı metinlerin biraraya gelmesindendir. Bu aslında bir romandır; ancak romanını “bitirmemesi” de gözümüzden kaçmamaktadır. Mustafa Suphi’nin kaderiyle ilgili bilgileri, sanatı aracılığıyla okuyucularına ulaştırır. Kitabın her bir baskısında “Mustafa Suphi’yle ilgili eklenecek yeni belgelere rastlamadım. Gözümden kaçanlar varsa okurlarımdan özür dilerim” notunu düşürmüştür. Bütün kitapları “Bu kitap hiçbir ödüle katılmamıştır” cümlesiyle başlar. Aşağıdaki alıntı kitaptaki kadın yazar adayının Sait Faik’le (kastedilen üstad) bir konuşmasıdır.
“Ne kanı bu anlamadım?” dedi, gözlerini kırpıştırarak. Ben de anlaşılmasın diye öyle soyut yazmıştım şiiri. Doğrusunu söyleyemedim ona tabii, “Savaş korkusunu simgeliyorum,” dedim. “Ellerine sağlık, pek güzel yazmışsın ama, şair olabilmek için daha çok küçüksün. Bunları birkaç ay beklet; yeniden oku bakalım. Ben sana kitap getireceğim yarın, Lambo’ya, onları da oku…” Kibarlık ediyordu ama beğenmemişti işte. Kim bilir nasıl da alay etti için için. “Hiç durmadan yaz, yaz yaz at bir köşeye, arkasını bırakma yazmanın.” İşte benim tek sığındığım, tek avunduğum şiirlerden de umudum kesildi artık. Yaşamanın anlamı ne olacak artık, ölebilirim artık.
Lambo’ya uğradım, kitapları aldım. Kendisi yoktu. Bu kitapların da hepsini okumuştum ben. Nasıl mutsuzum!…"
Tuna Bahar
Tuhaf olduğunu düşünenlere
Reviewed by Head Hunter
on
Nisan 19, 2012
Rating:
Hiç yorum yok: